Yalı Çapkını’ndaki o kitap merak konusu oldu! 16. Bölümde Afra Saraçoğlu’nun canlandırdığı Seyran’ın okuduğu kitap çok şaşırttı. Peki o kitabın sırrı ne?
Başrollerini Afra Saraçoğlu ve Mert Ramazan Demir’in paylaştığı, Star TV’nin reyting rekortmeni dizisi Yalı Çapkını 6 Ocak Cuma akşamı 16. bölümüyle ekranlara gelecekYalı Çapkını dizisinin 16. bölüm fragmanı seyirciyi merak içinde bıraktı.
Ferit’in Sultan’la arabadaki samimi görüntüsü ve diziye dahil olan Mine Tugay ile yakınlaşması merak konusu oldu. Yusuf’un tıpkı Aşk-ı Memnu’daki Beşir gibi bu ana tanıklık edip Seyran ve Suna’ya yetiştirmesi dikkat çekmişti. Ancak fragmana rağmen Ferit’in aslında suçsuz olduğu izleyicilerin yine tarafını Ferit’ten yana kullanacağı konuşuluyor…
Seyran hangi kitabı okuyor?
Dizinin hayranları fragmanda şimdi de başka bir detaya dikkat kesti. Dizinin tanıtım fotoğraflarında Seyran’ın okuduğu kitap izleyicilerin radarına takıldı.
Yalı Çapkını izleyicileri Seyran’ın tanıtımda hangi kitabı okuduğunu merak edip araştırmaya başladı. Peki Yalı Çapkını Seyran hangi kitabı okuyor? Seyran’ın Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler veya diğer adıyla Rüzgârlı Bayır kitabını okuduğu öğrenildi. Zengin bir İngiliz ailesinin kızı ve ailenin evlatlığının aşkını anlatan kitabı okuyan Seyran ile kendisini öpmek isteyen Ferit’in sahnesi çok konuşulacak.
İşte Seyran’ın okuduğu o kitap
İngiltere’de XIX. yüzyılın ikinci yarısı (Victoria dönemi) orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşunu simgeler. Brontë kardeşler, kadının edebiyatla uğraşmasının hoş görülmediği bu yıllarda, önce erkek kimliğiyle şiirler yazmış sonra kendi adlarıyla, klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmışlardır. Emily Brontë 1848’de öldüğünde dünya edebiyatının en güzel yapıtlarından birini, ilk ve tek romanı Uğultulu Tepeler’i bırakmıştır ardında. Bu Victoria dönemi romanı, kimine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aşk romanı; kimine göre her okunuşunda değişik tatlar veren çağlar ötesi bir eser ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir.
Ölümünden bir yıl önce bitirdiği Uğultulu Tepeler’deki karakterlerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Brontë’nin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, intikam, tutku gibi güçlü duygularla örülü bu gençlik öyküsü, aynı zamanda marazi bir aşkın hikâyesidir.